BENİM GÜZEL KIRAT’IM
(Sahne ikiye ayrılmıştır. Bir yanda Köroğlu’nun kalesi diğer yanda Bolubeyi’nin sarayı vardır. Mümkünse Köroğlu’nun bulunduğu bölgede halka dair materyallar olabilir (saz, kilim vs.). Bolubeyi’nin bulunduğu bölgede ise daha çok saraya yaraşan, halkın ulaşamayacağı lüks eşyalar bulunabilir. Bolubeyi’nin sarayında kesinlikle bir taht olacak ve Bolubeyi ihtiyacı dahilinde o tahttan kalkacak. Köroğlu ve yiğitleri her zaman yerde bağdaş kurarak otururlar, tahtadan atları kucaklarındadır hatta döşeğe yatarken bile atlarıyla yatarlar. Sarayda ise atlar tahttan uzak bir yerde durmalıdır. Sarayın bahçesi olmalı. Köroğlu’nun bulunduğu yer ise yerden biraz daha yüksek bir platform olabilir.)
PERDE 1
(Köroğlu yerde bağdaş kurmuş düşünmektedir, ayağa kalkar) :
KÖROĞLU: Ayvaz, Nalbantçıoğlu gelin buraya yiğitlerim.
AYVAZ: Buyur Köroğlu ne istersin?
KÖROĞLU: Yiğitlerim Bolubeyi vardır bilir misiniz?
İKİSİ BİRDEN: Biliriz Köroğlu!
KÖROĞLU: İçi çemen dolu, ağaçları yemiş dolu bahçesi vardır bilir misiniz?
İKİSİ BİRDEN: Biliriz Köroğlu!
KÖROĞLU: O bahçede bir çiçek vardır, ismi Telçiçektir. Onu bulun yiğitlerim, getirin bana.
İKİSİ BİRDEN: Getiririz Köroğlu!
(Köroğlu sahneden çıkar. Ayvaz ve Nalbantçı atlarına binip giderler. Sahne büyükse seyircilerin arasında tahta atlarla gezebilirler, sınıf ortamıysa sıra aralarında gezinebilirler ve nihayetinde bahçeye ulaşırlar. Bahçenin her yerini ararlar lakin Çiçek’i bulamazlar. Bu sırada Bey’in muhafızları onları yakalar ve hapse atarlar. Buradaki diyologlar keyfi olabilir. Bolubeyi tahtından kalkmadan şöyle seslenir) :
BOLUBEYİ: Demek benden izinsiz bahçeme girersiniz, demek benden izinsiz Telçiçeği almaya kalkarsınız. Ben kimim biliyor musunuz? Koskaca Bolubeyi’yim. Koskoca Bolubeyi!
NALBANTÇIOĞLU: Biliriz kim olduğunu.
BOLUBEYİ: Demek bildiğiniz halde bahçeme izinsiz girmeye cüret ettiniz! Söyleyin! Kim oluyorsunuz siz!?
NALBANTÇIOĞLU: Biz Köroğlu’nun yiğitleriyiz!
BOLUBEYİ: Hmmm.. Bunu öğrendiğim çok iyi oldu. Köroğlu’nun bir Kırat’ı varmış. Kırat’ı bana çalıp getireceğinize söz verirseniz sizi serbest bırakırım.
AYVAZ: Asla Köroğlu’na ihanet etmeyiz!
BOLUBEYİ: Öyle mi? O zaman iş başa düşüyor. Hizmetçileeeer! Hizmetçileeeeeer! Bana kalem, kağıt bir de zarf getirin!
(Bolubeyi mektup yazar. Bir ulak mektubu Köroğlu’na iletir. Köroğlu zarfı açar. Bir dış ses mektubu okur: ‘’Nalbantçıoğlu ve Ayvaz elimde. Kırat’ gönder, adamlarını al’’ Köroğlu mektubu okur, çaresiz Kırat’ı gönderir. Ulak Kırat’ı götürür, Bolubeyi’ne teslim eder. Bolubeyi atı biraz okşar sonra tahttan uzak bir yere bağlar. Köroğlu’nun yiğitlerinin kilidini açar, onları serbest bırakır. Yiğitler hemen Çamlıbel Kalesi’ne koşarlar. Köroğlu ikisini de kucaklar lakin çok üzgündür.)
KÖROĞLU: Yiğitlerim size kavuştum, kavuştum amma şuramda bir sızı vardır hala. Kırat’ım gittiğinden beri ağlamaklıyım. Kırat yoksa Köroğlu yarımdır, Köroğlu yoksa Kırat yarımdır. Biz birbirimizden uzakken hayat zehir gibi acıdır . Bu akşam yola çıkıyorum. Kılık değiştirip Kırat’ımı kurtarmaya gidiyorum.
AYVAZ: Aman koçyiğit Köroğlu, kardaşların olmadan nereye gidersin?
KÖROĞLU: Bu işi tek yapmam gerek Ayvaz’ım. Böylesi daha makbuldür.
(Bir kez daha kucaklaşırlar. Köroğlu hazırlıklarını yapar, seyis kılığına girer, yayan yola koyulur. Köroğlu uzun mesafeler kateder. Bu mesafenin uzunluğunu belirtmek için sahnede ya da sınıfta gezinebilir. Bu sırada Bolubeyi sahnededir, Kırat’la ilgilenir ama Kırat yerinden hiç kıpırdamaz sanki bir heykeldir.)
BOLUBEYİ: Hizmetçileeeerrr!! Bana ulağı çağırın çabukkk!!
ULAK: Buyrun beyim.
BOLUBEYİ: Şu ata bir bak!
ULAK: Baktım beyim.
BOLUBEYİ: Ne görüyorsun söyle
ULAK: At görüyorum beyim
BOLUBEYİ: Onu ben de görüyorum! (sürekli tepinir) Bir at ne yapar söyle bana
ULAK: Koşar beyim
BOLUBEYİ: Başka?
ULAK: Kişner beyim
BOLUBEYİ: Başka?
ULAK: Ot yer beyim
BOLUBEYİ: Peki bu at niye bunların hiç birini yapmıyor? At değil mi bu yoksa?
ULAK: Aaaaaaa at değil miymiş? Ata benziyor halbuki
BOLUBEYİ: Ulak beni dinle. Bu ata bir şeyler yedir, yoksa hapsi boylarsın. Anladın mı beni?!
ULAK: Anladım beyim. (Eline biraz ot alır. Atın yanına gider) Ye bakalım güzel at, cici at (At birden kişneyince korkuyla geri çekilir) Yemiyor beyim.
BOLUBEYİ: Muhafızlaaaarr!! Atın bunu içeri! Hizmetçilerrr!! Bütün şehre haber salın. Bu atı kim iyi ederse güzeller güzeli kızım Nigar’ı onunla evlendireceğim. Herkes bilsin!
(Herkes sahneden çıkar, Nigar ve Dadı’sı gezinmektedirler. Bahçeden biraz uzaklaştıklarında etrafında birkaç kişi belirir, onları tehdit edip sataşırlar. O sırada seyis kılığında, Köroğlu oradan geçiyordur. Köroğlu bir kahraman gibi atılır hepsini bertaraf eder, Nigar ve Dadı’yı kurtarır.)
NİGAR: Ey yiğit bizi kurtardın, dile bizden ne dilersen.
KÖROĞLU: Ben bu iyiliği karşılıksız yaptım, sadece isminizi bahşedin.
NİGAR: Ben Nigar, dadımla gezintiye çıkmıştık. Sonra ne olduğunu anlamadım. Etrafımı eşkıyalar sardı. Sen kimsin ey yiğit ne işle meşgulsün, adın sanın nedir?
KÖROĞLU: Ben bir garip at bakıcısıyım, Bolubeyi derler bir bey varmış, bu beyin bir görkemli sarayı varmış, o sarayda da Kırat derler bir at varmış, bu atın da bir derdi varmış yerinden hiç kıpırdamaz, ne yer ne de içer imiş. Ben onu iyileştirmek isterim.
NİGAR: Ne dersin a seyis, Bolubeyi benim babamdır, saray onun sarayıdır lakin Kırat derler bir at vardır, o at babamın atı değildir. Köroğlu derler bir yiğit vardır, Çamlıbel diye kalesi vardır, onun da pek yiğit kardaşları vardır, Kırat onun atıdır. Babam ondan çalıverdi bu atı, kim bu atı iyi ederse beni ona verecek. Şimdiye kadar kimse atı iyileştiremedi, sen iyi et de babamdan iste beni.
KÖROĞLU: Atı iyi ederim, seni de alırım a Nigar. Amma bir şartım vardır. Akşam güneş batmazdan evvel şu ağacın dibinde bekle beni sana bir diyeceğim vardır.
NİGAR: Beklerim a yiğit.
(Köroğlu yel olur gider. Sarayın kapısına varır. İçeri girer Bolubeyi’nin huzuruna çıkar. Bu sırada at da kişnemeye başlar.)
BOLUBEYİ: Kimsin sen söyle bakayım.
KÖROĞLU: Ben bir garip seyisim. Atını iyi etmeye geldim. (At kişnemeye devam eder.)
BOLUBEYİ: (Çok keyiflidir) Allah’ım Allah’ım kişnedi işte kişnedi. Seyis ayağın mı uğurlu geldi acaba, bu at buraya geldiğinden beri ilk defa kişniyor. Hadi nolur iyi et atımı. (El çırparak sevinir)
(Köroğlu atın yanına gider. Atı okşar. At kişnedikçe kişner. )
KÖROĞLU: Atım atım Kırat’ım
Benim güzel Kırat’ım
Bilsen nice hasretim
Benim güzel Kırat’ım
Bu diyardan kaçmalı
Rüzgar olup uçmalı
Cümle alem şaşmalı
Benim güzel Kırat’ım
(Köroğlu bir anda atına atlayıp kaçar. Kimse ne olduğunu anlayamaz. Herkes arkasından bakakalır. Bolubeyi gülümserken birden somurtmaya başlar, sonra tahtından inip tepinir)
BOLUBEYİ: Muhafızlar atımı kaçırdı!! Yakalayın haini!! Atım gitti!! Atım gitti!!! (Ağlamaya başlar)
(Köroğlu atını hızla sürer. Nigar’ı ağacın altından terkisine alır, uzaklara gider. Perde kapanır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder